Portal
09-20-2025, 04:35 PM
Yorumlar : 0 • Okunma : 345

2025 yılının oyun dünyasında en çok beklenen yapımlarından biri kuşkusuz Hollow Knight: Silksong oldu. Team Cherry tarafından geliştirilen ve 2017’deki Hollow Knight’ın devamı niteliğinde olan bu yapım, çıkışıyla birlikte hem bağımsız oyun sahnesinde hem de büyük bütçeli yapımlar arasında adından sıkça söz ettirdi.
Hikâye ve Atmosfer
Oyunun başrolünde, ilk oyunda yan karakter olarak tanıdığımız Hornet yer alıyor. Silksong, Hornet’in bilinmez diyarlarda esir alınmasıyla başlıyor. Yolculuğu sırasında hem yeni dostlar hem de düşmanlarla karşılaşan Hornet, kendisini esir edenlerin ardındaki sırları çözmeye çalışıyor.
Atmosfer, ilk oyunda olduğu gibi gotik ve kasvetli bir yapıya sahip; fakat bu kez çok daha canlı ve renkli bölgeler ön plana çıkıyor. Yeşilliklerle kaplı ormanlar, çürüyen kaleler, yer altı mağaraları ve garip yaratıkların yaşadığı bölgeler, oyuncuya sürekli yeni bir keşif duygusu sunuyor. El çizimi tarzındaki görsel sanat anlayışı ise oyuna benzersiz bir kimlik kazandırıyor.
Oynanış Dinamikleri
Silksong’un en büyük yeniliklerinden biri Hornet’in çevikliği ve hızına odaklanması. Knight’a kıyasla çok daha akrobatik olan Hornet, ip kullanarak zıplayabiliyor, daha hızlı saldırılar yapabiliyor ve keşfi daha akıcı hale getiriyor.
Görev sistemi de oyunun önceki yapımdan ayrıldığı bir nokta. Oyuncular, yol boyunca karşılaştıkları NPC’lerden görevler alabiliyor, bu da hikâyeye derinlik ve tekrar oynanabilirlik katıyor. Elbette zorlu boss savaşları yine oyunun kalbinde yer alıyor; her biri görsel açıdan etkileyici ve oynanış açısından tatmin edici bir deneyim sunuyor.
Zorluk ve Deneyim
Silksong, tıpkı ilk oyun gibi yüksek bir zorluk seviyesiyle geliyor. Ancak yeni başlayan oyunculara yardımcı olacak bazı öğretici mekaniklerle denge sağlanmış. Yine de deneme-yanılma mantığı hâlâ temel oynanışın bir parçası ve bu da başarı hissini artırıyor.
Güçlü Yanlar
Zayıf Yanlar
Sonuç
Hollow Knight: Silksong, bağımsız oyunların gücünü bir kez daha gözler önüne seriyor. Sanat yönetimi, atmosferi, oynanış çeşitliliği ve meydan okuma unsurlarıyla 2025’in en özel deneyimlerinden biri olmayı başardı. Hem serinin hayranları hem de Metroidvania türünü keşfetmek isteyenler için kaçırılmaması gereken bir yapım.
Hikâye ve Atmosfer
Oyunun başrolünde, ilk oyunda yan karakter olarak tanıdığımız Hornet yer alıyor. Silksong, Hornet’in bilinmez diyarlarda esir alınmasıyla başlıyor. Yolculuğu sırasında hem yeni dostlar hem de düşmanlarla karşılaşan Hornet, kendisini esir edenlerin ardındaki sırları çözmeye çalışıyor.
Atmosfer, ilk oyunda olduğu gibi gotik ve kasvetli bir yapıya sahip; fakat bu kez çok daha canlı ve renkli bölgeler ön plana çıkıyor. Yeşilliklerle kaplı ormanlar, çürüyen kaleler, yer altı mağaraları ve garip yaratıkların yaşadığı bölgeler, oyuncuya sürekli yeni bir keşif duygusu sunuyor. El çizimi tarzındaki görsel sanat anlayışı ise oyuna benzersiz bir kimlik kazandırıyor.
Oynanış Dinamikleri
Silksong’un en büyük yeniliklerinden biri Hornet’in çevikliği ve hızına odaklanması. Knight’a kıyasla çok daha akrobatik olan Hornet, ip kullanarak zıplayabiliyor, daha hızlı saldırılar yapabiliyor ve keşfi daha akıcı hale getiriyor.
Görev sistemi de oyunun önceki yapımdan ayrıldığı bir nokta. Oyuncular, yol boyunca karşılaştıkları NPC’lerden görevler alabiliyor, bu da hikâyeye derinlik ve tekrar oynanabilirlik katıyor. Elbette zorlu boss savaşları yine oyunun kalbinde yer alıyor; her biri görsel açıdan etkileyici ve oynanış açısından tatmin edici bir deneyim sunuyor.
Zorluk ve Deneyim
Silksong, tıpkı ilk oyun gibi yüksek bir zorluk seviyesiyle geliyor. Ancak yeni başlayan oyunculara yardımcı olacak bazı öğretici mekaniklerle denge sağlanmış. Yine de deneme-yanılma mantığı hâlâ temel oynanışın bir parçası ve bu da başarı hissini artırıyor.
Güçlü Yanlar
- Sanat tasarımı ve atmosferin etkileyiciliği
- Hızlı, çevik ve akıcı oynanış
- Görev sistemiyle zenginleştirilmiş hikâye yapısı
- Zorlu ama adil boss savaşları
Zayıf Yanlar
- Zorluk seviyesi bazı oyuncular için caydırıcı olabilir
- Hikâye zaman zaman fazla sembolik kalabiliyor
- Bağımsız yapım olması nedeniyle bazı teknik sınırlılıklar mevcut
Sonuç
Hollow Knight: Silksong, bağımsız oyunların gücünü bir kez daha gözler önüne seriyor. Sanat yönetimi, atmosferi, oynanış çeşitliliği ve meydan okuma unsurlarıyla 2025’in en özel deneyimlerinden biri olmayı başardı. Hem serinin hayranları hem de Metroidvania türünü keşfetmek isteyenler için kaçırılmaması gereken bir yapım.
09-20-2025, 04:26 PM
Yorumlar : 0 • Okunma : 315

Hikâye ve Karakter
Oyunun ana karakteri Kyle Crane olarak geri dönüyorsunuz. Uzun süre deneylere maruz kalmış, hem insan hem de zombi DNA’sıyla harmanlanmış bir varlığa dönüştürülmüş durumda. Bu acı dolu geçmişten kaçarken, Crane hâlâ içindeki “canavar”la mücadele ederken esas hedefi onu bu duruma getiren Baron adlı karakterden intikam almak. Aynı zamanda Crane’in hem fiziksel hem de zihinsel olarak yara almış yönleriyle yüzleşmesi gerekiyor — insan ve canavar yanları arasında kalan çatışma oyunun duygusal omurgasını oluşturuyor.
Oynanış Dinamikleri
Harita, şehir bölgeleri yanında ormanlık alanlar, bataklıklar, tarımsal alanlar gibi farklı biyomları içeriyor. Doğayla iç içe, çürüme ve güzelliği aynı anda barındıran bir dünya tasarımı yapılmış. Görsel kalite, çevre detayları, ışık-gölge kullanımı ve atmosfer oyunun gerilim ve korku öğelerini destekliyor; gece karanlığının yaklaşmasıyla hissedilen baskı gerçekten artıyor.
İçerik Miktarı ve Süre
Ana hikâye yaklaşık 20 saat sürüyor. Fakat bu süre oyunun yan görevleri, keşifleri, saklı bölgeleri ve ek aktiviteleriyle 20 ila 30 saat daha uzayabiliyor. Yani sadece hikâyeyi takip eden biri ile dünyayı tüm yönleriyle deneyimlemek isteyen oyuncular için büyük fark var.
Güçlü ve Zayıf Yönler
Güçlü Yönler:
“Dying Light: The Beast”, serinin önceki oyunlarından aldığı mirası koruyor ama bazı yönleriyle bunu geliştirip derinleştirmiş durumda. Oyuncu olarak hem gerilim seviyesi hem oynanış çeşitliliği açısından tatmin olma ihtimali yüksek. Özellikle korku-zombi temalı oyunları seven, açık dünya ve hayatta kalma ögelerini araştırmayı seven oyuncuların hoşuna gidecek bir yapım. Seriye yeni başlayanlar için de, önceki oyunları bilmeden de anlaşılır bir kapı sunuyor.
Oyunun ana karakteri Kyle Crane olarak geri dönüyorsunuz. Uzun süre deneylere maruz kalmış, hem insan hem de zombi DNA’sıyla harmanlanmış bir varlığa dönüştürülmüş durumda. Bu acı dolu geçmişten kaçarken, Crane hâlâ içindeki “canavar”la mücadele ederken esas hedefi onu bu duruma getiren Baron adlı karakterden intikam almak. Aynı zamanda Crane’in hem fiziksel hem de zihinsel olarak yara almış yönleriyle yüzleşmesi gerekiyor — insan ve canavar yanları arasında kalan çatışma oyunun duygusal omurgasını oluşturuyor.
Oynanış Dinamikleri
- Gündüz / Gece Döngüsü: Gündüzleri keşif, kaynak toplama ve hazırlık mümkünken, gece çöktüğünde ortam kararıyor, düşmanlar daha tehlikeli hâle geliyor. Oyuncular saklanma, kaçma veya savaşa girme kararı vermek zorunda kalıyor.
- Beast Mode (Canavar Modu): Crane’in canavar tarafının gücünü geçici olarak açığa çıkardığı bu mod, düşmanlara karşı fiziksel saldırılar, çevresel objelerle yıkım gibi çok daha agresif ve acımasız eylemleri mümkün kılıyor. Ama bu modun kullanımı ve kontrolü oyunun zorluğunu önemli şekilde etkiliyor; yanlış zamanda kullanılırsa dezavantaj yaratabiliyor.
- Parkur ve Çevre Etkileşimi: Yükseltilmiş çapraz geçiş hareketleri, tırmanma, engellerden atlama gibi klasik parkur öğeleri yine merkezde. Ayrıca araç kullanımı — 4x4 tipi araçlar — uzun mesafeleri katetmek için devreye giriyor; harita genişliği ve farklı biyomlar bu çeşitliliği destekliyor.
Harita, şehir bölgeleri yanında ormanlık alanlar, bataklıklar, tarımsal alanlar gibi farklı biyomları içeriyor. Doğayla iç içe, çürüme ve güzelliği aynı anda barındıran bir dünya tasarımı yapılmış. Görsel kalite, çevre detayları, ışık-gölge kullanımı ve atmosfer oyunun gerilim ve korku öğelerini destekliyor; gece karanlığının yaklaşmasıyla hissedilen baskı gerçekten artıyor.
İçerik Miktarı ve Süre
Ana hikâye yaklaşık 20 saat sürüyor. Fakat bu süre oyunun yan görevleri, keşifleri, saklı bölgeleri ve ek aktiviteleriyle 20 ila 30 saat daha uzayabiliyor. Yani sadece hikâyeyi takip eden biri ile dünyayı tüm yönleriyle deneyimlemek isteyen oyuncular için büyük fark var.
Güçlü ve Zayıf Yönler
Güçlü Yönler:
- Atmosfer ve korku-gerilim dengesi çok iyi ayarlanmış; gece sahneleri özellikle etkileyici.
- Beast modu ve parkur mekanikleri, oyuna taze ve heyecanlı bir dinamizm katıyor.
- Çevresel çeşitlilik sayesinde monotonluk hissi sınırlı; farklı bölgelerde farklı tehlikeler var.
- Eşli oynama (“co-op”) modu desteği — arkadaşlarla ortak olarak tehlikelere karşı birlikte mücadele edebilme büyük artı.
- Hikâye bazı yerlerde klişelere düşüyor; karakterler tam anlamıyla özgün değil diyen oyuncular var.
- Görev ve rota tasarımlarında bazen uzak mesafeler ve tekrarlanan aktiviteler yorucu olabiliyor.
- Beast modu güçlü olsa da, dengesi bazen oyunun diğer öğeleriyle çatışabiliyor; yanlış zamanlamalar oyuncuyu zor durumda bırakabiliyor.
“Dying Light: The Beast”, serinin önceki oyunlarından aldığı mirası koruyor ama bazı yönleriyle bunu geliştirip derinleştirmiş durumda. Oyuncu olarak hem gerilim seviyesi hem oynanış çeşitliliği açısından tatmin olma ihtimali yüksek. Özellikle korku-zombi temalı oyunları seven, açık dünya ve hayatta kalma ögelerini araştırmayı seven oyuncuların hoşuna gidecek bir yapım. Seriye yeni başlayanlar için de, önceki oyunları bilmeden de anlaşılır bir kapı sunuyor.